Okul çıkış sebebi ile belli bir tanımı olsa da zaman içerisinde farklı amaçlar için kullanılabilirliği ortaya çıkınca tanımlamalarda farklılaşmalar görülmeye başlanmıştır.
Farklı okul tanımlarının olması farklı içeriklerin doğmasına, farklı içerikler de toplum içerisinde aynı olaya farklı bakış açısı içerisinde, birbiri ile çatışan insanlar meydana getirmiştir. Bugün bu noktalar içerisinde önemli bir tanesini dönmek üzereyiz.
Okul çağı içerisinde olan insanlara “okulunuzu seviyor musunuz” diye sorulduğunda verilecek cevabın ne olacağını kestirmek zor değildir. Okula bakış açıları araştırılsa, “Boşa zaman geçirilen yer”, “Ahlaksızlıkların yaşandığı yer”, “Disiplin ihlallerinin had safhada yaşandığı kapalı bir kutu”, “Toplumu eğitmekten çok meşgul eden alan”, “Hayal gücü ve yaratıcılığı öğüten makine”, “Çocuklara bakıcılık yapılan bina” gibi söylemler ortaya çıkacağı herkes tarafından bilinmektedir.
Eğitimin süresi şu sıralar en çok tartışılan konu haline geldi. Kesintisiz eğitim süresinin arttırılması üzerine kimlerin görüşü alınmıştır bilinmez ama demokrat bir süreçten geçtiğini düşünmediğim eğitim süresi, hükümetin zorlama etkinliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde okul; Talim Terbiye Kurumu tarafından oluşturulan yapay hedeflerin gerçekleştirilmesine çalışan bir devlet aygıtı olarak algılanan okul, yeteneksiz öğretmenler tarafından uygulanmak zorunda bırakılan ideolojileri hazmetme merkezi olarak algılanmaktadır.
Toplum büyükleri tarafından oluşturulan her ideoloji için kabuk değiştirmekten ziyade muhteviyatı değiştirilen okul, geçmişten bugüne bakıldığında her yönetim biçiminin uygulayıcısı olduğu açıkça görülmektedir.
Bugün gerek içeriden gerek dışarıdan bakıldığında okul bileşenleri olan veli, öğretmen, öğrenci katmanları okullardan memnun değildir. Okullardan nefret ettiğini insanlar artık açık yüreklilikle dile getirmektedir.
Bu nefret durumunun neticesi yapılan uluslar arası başarı testlerinde de açıkça ortaya çıkmaktadır. Bunun en önemli örneklerinden biriside PISA (Program for International Student Assessment) yani Uluslar Arası Öğrenci Başarısını Belirleme Programı OECD ülkelerindeki 15 yaş grubu öğrencilerin zorunlu eğitim sonunda, katılacakları günümüz bilgi toplumunda karşılaşabilecekleri durumlar karşısında ne ölçüde hazırlıklı yetiştirildiklerini belirlemek amacıyla geliştirilmiş testtir.
Ölçülmeye çalışılan nitelik, öğrencilerin okulda müfredat kapsamında ele alına konuları ne dereceye kadar öğrendikleri değil, gerçek hayatta karşılaşabilecekleri durumlarda sahip oldukları bilgi ve becerileri kullanabilme yeteneği, öğrencilerin düşüncelerini analiz edebilme, akıl yürütme ve okulda öğrendikleri fen ve matematik kavramlarını kullanarak etkin bir iletişim kurma becerisine sahip olup olmadıklarıdır.
Bugüne kadar üç defa yapılan test sonuçlarına göre Türkiye resmen nal toplamıştır. Finlandiya, Kore ve Kanada test sonuçlarına göre başı çekerken Türkiye, Brezilya, Endonezya ve Tunus’la kafa kafaya yer almıştır.
Başarının okula ilgi ile alakalı olduğu test sonuçlarında ortaya çıkan bir noktadır, dolayısı ile okullarımızda ki eğitim süresini arttırmak eğitimin kalitesini arttırmadığı gibi okul bileşenlerinin okula karşı sevimsiz bir ön yargı geliştirdiği sistem içinde olanlar tarafından açıkça fark edilmektedir.
Öğretmenlerin eğitim seviyeleri, yaşam şartları, öğrencilerin ilgi durumlarının dürüst bir şekilde ölçülememesi, ülke ihtiyaçlarının doğru tespit edilememesi, alt yapı sorunları, müfredatın çağdaş esaslar yerine ideolojik esaslara göre hazırlanması okulların içerisinde bulunduğu açmazdan çıkmasını engelleyen sebeplerin başında gelmektedir.
Öncelikle Türkiye’de okulların eğitim süresini değil, “Türkiye’de okullar ne işe yarar?” mevzusunu düşünmemiz gerekmektedir.
Makale Yazarı: Ahmet Yalvarıcı
Bir yanıt yazın