Merhabalar g’blog okuyucuları,
Bu yazımda güncel konular yerine, yine güncel olup kişisel olan bir yazı yazmak istedim.
Bildiğimiz gibi seohocası, seo konusunda deneyimli bir ekipten oluşuyor.. Uzun süredir seo’ya olan merakım yüzünden takip ettiğim seohocasi kurucusu Kaan Gülten, Uzmanından seo adlı bir kitap çıkartmıştı.. Geçenlerde D&R’de gezinirken, internette hep gördüğüm kitap birden gözüme çarptı ve direk aldım.. Fiyat olarak 25 tl ödedim.
Bu yazım belki biraz reklam gibi gelicek ama reklam yapmıyorum.. Sadece beğendiğim birşeyi paylaşıyorum.. “Bu konu reklam kokuyor” deseniz bile kitap gerçekten “içeriğiyle hakediyor” derim.
İlk başlarda kategorisinde ki kitaplara göre biraz pahalı gelebilir ama okuyupta birşeyler öğrenince, paranın hiçbir önemi kalmıyor.
Kitap o kadar güzeldi ki, masal okuyor gibi 1 günde bitiriverdim. Kitap 245 sayfadan oluşuyor.
Acemi, yeni başlayan bir webmaster’ın anlayacağı şekilde anlatılmış.. Ayrıntılara olabildiğince yer verilmiş ve hiçbir konu “yazılmak için yazılmamış” , adeta “öğrenmeniz için yazılmış“..
İçeriğinden çok fazla söz etmiyorum.
Neden derseniz; Bu bir kitap ve ortada emek var.. Bunu anlatırsam emek hırsızlığı olmuş olur, o yüzden anlatmayacağım..
Ama yine de kısaca bilgilenmeniz için söyleyeyim;
Seo, backlink, keyword, google servisleri hakkında geniş bilgiler vs. vs. vs. uzaaar gider..
Üstte saydığım konular sadece birkaçı.. Ve sadece dıştan bakmayıp, olayı direk öğretme amaçlı yazılmış yazılar..
Herneyse..
Diyeceğim şudur;
Kaan Gülten çok güzel bir kaynak hazırlamış ve herşeyi içine katmış..
Bunu bir yemeğe de benzetirsek protein dolu bir yemek olmuş
Herkesin bu tadı, tatmasını isterim.. Bilgilenmekten, okumaktan zarar gelmez..
Neden çekilişlere katılmadın? Neden para verdin?
Ben hiçbir emeği karşılıksız bırakmak istemem. Çekiliş yapmalarının sebebi kitabın daha fazla reklamını yapmak..
Blog yazarları ise bu olayı böyle düşünmüyor.. Şansına “hem isim yaparım,hemde beleş” diye düşünüyor.
İnterneti olup, blog yazarı olup,hostingine domainine para veren birinin, böyle bir kitaba “25 tl param yok” demesine inanmam.
Ancak bu konuda da pek yazı yazmak istemiyorum.. “Alan razııı, veren razıı” nasıl olsa..
Kitabı okuyan varsa onlarında yorumlarını beklerim.
Merhaba arkadaşlar,
Başlığa baktığınızda içeriğin az çok ne olduğunu anlıyorsunuzdur herhalde. 🙂 İnternette popüler olmuş bir video izleyeceksiniz bugün.
“Bir kızdan istemek.”
Yüzyıllardır adem oğlunun çözülmeyen ortak sorunu!
bir kızdan istemek…
Bazen borç, bazen masum bir öpücük istemek, bazen kalbini, bazende aaaahhh…
1-Saf bir adam olduğunu anlarlarsa namusluyum ayağına vermez süründürür.
2-Arkadaş ayağına vermez.
3-Kankine vermiştir vermez.
4-Paran yoktur vermez.
5-İşin yoktur vermez.
6-İşin çoktur ilgilenmezsin vermez.
7-İyi davranırsın vermez.
8-Fazla üstüne düşersin vermez.
9-İçirmezsen vermez.
10-Fazla içirirsin gene vermez kusar musar sağa sola.
11-Eski erkek arkadaşını hatırlar vermez.
12-İstemezse vermez.
13-Hastadır vermez.
14-Hustadır vermez.
15-İlk gün vermez.
16-Ev kalabalıksa vermez.
17-Bodrumdayız vermez.
18-Ayaküstü vermez.
19-Yağmur yağar vermez.
20-Sular akmaz hiç vermez.
21-Deprem olur korkar vermez.
22-Annemler gelecek der vermez.
23-Annenler gelecek der vermez.
24-Uh der vermez.
25-Püf der vermez.
26-Göbeğin var der vermez eritsende vermez.
27-O buna verdi ben bu salağa vermem diye vermez.
28-Ailecek tanışıyosunuzdur vermez.
29-İçine abuk bir çamaşır giymiştir rezil olacaz diye vermez.
30-Burcunu beğenmez vermez.
31-Kendini sever vermez.
32-Köy kızıdır vermez.
33-Özel olmazsa vermez.
34-Aramazsın aramazsın icab edince ararsın anlarsa hayatta vermez.
35-Arkadaşına yazılıyosun der vermez.
36-Niye aramadın der vermez.
37-Güldürmezsen vermez.
38-Güldürürsün vermez.
Kısacası bu kadın milleti vermeyeceği varsa vermez.
Ama her zaman hadise bu kadar hüzünlü sonuçlanmaz.
Bazen erkeklerin istedikleride olur.
ama nerde ne zaman ve nasıl istemek…. ?
1-Güldür versin.
2-Jack Daniels iç versin.
3-Saçını uzat küpe tak versin.
4-Evini postmodern döşe versin.
5-Armani jeans giy versin.
6-Az konuş,mesafeli dur,derin bak versin.
7-Açık saçık konuş versin.
8-Ukala ol versin.
9-Harley kullan versin.
10-Televizyonda panele çık versin.
11-Efemine davran versin.
12-Çok ısrar et versin.
13-Tanışır tanışmaz parmüfünü tanı versin.
14-Çirkinsen duyarlı ol versin.
15-Uçak kullan versin.
16-Sevgilinden ayrıl versin.
17-Karın olduğunu söyle versin.
18-İste versin.
19-İyi dans et versin.
20-Her hafta bir parti ver versin.
21-Cindy crawford’u beğenme versin.
22-Coupe mercedes al versin.
23-Bmw z3’e de verenler çok.
24-Yasa dışı işler yap versin.
25-Yapıştır tokadı versin.
26-İyi kahkaha at versin.
27-Boğuk ve derinden konuş versin.
28-Acaip bir spor yap versin. Mesela Bungee Jumping,dağcılık…
29-Sörf yada kayak yap versin.
30-Fransızca ve ibranice konuş garanti versin.
31-Puro iç versin.
32-Cd’lerin içine iki klasik karıştır anında versin.
33-Kadın dergileri oku versin.
34-Köpek besle kedi tekmele versin.
35-Yemek yap versin.
36-Ben kadında kişilik ararım de dakkada versin.
37-Annenle tanıştır versin.
38-Atıştır versin.
39-Şaşırt versin.
40-Şaşır versin.
41-Repo yap versin.
42-Maaşını dolarla al versin.
43-35 cm dedikodusunu yay anında versin.
44-Onunla sevişirken neler yapacağını söyle versin.
45-Eski sevgilinle maritusa gittiğini söyle versin.
46-Vermem de versin.
47-İktidarsız olduğunu söyle versin.
48-Fas’a götür versin hiç olmazsa bahset yine verir.
49-Bir ver şiiri oku versin.
50-İngilizce şiir oku yarısına gelmeden versin.
51-Allem et versin kallem et gene versin.
Görüldüğü gibiii, bir kızdan istemek kolay değilmiş. 🙂
Bazenn borçç… Bazense ……… 😀
Şimdi öyle bakıyorsun çerçeveden benim olan dünyaya. Bense sana bakıp acaba bu dünyamı varlığınla doldursan nasıl rengârenk olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Hayata olan küskünlüklerim, kırgınlıklarım, sevdalarım ve yalnızlıklarımı hep o çerçeveden izliyorsun öylece rengini bile bilmediğim gözlerinle. Sadece gözlerinin rengi değil, kokun, bakışın, belki ağzından çıkacak peşi sıra küfürler veya o dolu dolu
gülüşün. Hiç biri ama hiç biri yok bende. Ne rüyalarımda ziyaret ediyorsun beni nede bir nefeste yaşadığım hayatın bir noktasında var benliğin…
Neden yoksun? Neden?
Senin yokluğuna olan tüm öfkemi Tanrı baba’dan alıyorum aklıma düştükçe. “Anne karnında birkaç aylık bir bebeğin ne günahı vardı da onu sensiz bıraktı bu yaradan? O en emekçi Azrail yoldaş neden mesaiye kaldı o günlerde?” cevabını bulamadığım peşi sıra soruların en başında gelenler bunlar. Ve cevabı olmayan öylece sessizce gözlerimi buğulandıran sorular…
Kimdin sen? Neydin? Neredesin? Neden yoksun?
Kısa kısa hikâyelerini anlattılar bana. Kimi zaman hiddetini, kimi zaman masumluğunu ve kimi zamansa o beklentisiz yardımseverliğini. Üç beş hikâye ile aldım seni hayatıma. Üç beş hikâyenle seni yaşadım ama sen olmaya çalışmadım. Biliyordum çünkü eğer sen olmaya çalışsaydım senin oğlun olmazdım. Hep sana benzettiler beni, hep yok işte seni bıraktı arkasında dediler. Yaşasaydı yaptıklarını yapardı yada anlaşamazdın dediler. iki dik kafalı insana bu dünya dardı dediler. dediler de dediler. Kimi zaman gülerek dinledim söylenenleri kimi zamansa yüreğim parçalandı. Hep şanslı gördüm kendimi benimle aynı kaderi paylaşan milyonlar arasında. Hiç olmazsa dokunmamıştım sana, koklamamıştım, sıcaklığını bir kez bile duymamış bir kere olsun azarını işitmemiştim. Bilmiyordum bu duyguyu nedir ne değildir bilmiyordum işte. Bilmek istemez miydim? Yada seni yaşamak istemez miydim? Seninle yaşanmış hatırladığım bir anım olmasını ve o anı rüyamda görmek için uykuya dalmayı ne kadar isterdim.
Ömrüm kim bilir kaç yıl sürecek bilmiyorum ama şimdiden yaşadığım otuz yıl kadar hibe ederdim Azrail’e. O kısacık anı yaşamak için…
Şimdi ise öylece elimde sigaram, bir yanımda tanrının yasaklı şerbeti o siyah beyaz çerçeveye bakıp gözlerimin buğusunda gecenin bilmem kaçında küfürler savuruyorum bu düzenini bu adaletini ve sistemini kargalara kovalattığımın sonrada eşeklere havale ettiğimin dünyasına. Ve o dünya içinde bu adaletsizliği var edene de sesleniyorum. İsyanım yüreğimden beynimden taşıp miraca yükseliyor. Yılardır kendime sorduğum sorunun cevabı yok yine bu gece beynimde. Neredesin? neden erkenden gittin? Neden direnmedin? Neden ha neden? Seni bana ilk anlattıklarında Azrail denen o muhtereme kafa tutacak bir deli Dumrul demiştim oysa ben sana o çocuk aklımla. Ama değilmiş işte. Yoksun dün olmadığın gibi bugünde yoksun ve yarında olmayacaksın. Hep olduğun yerde kalacaksın siyah beyaz bir çerçevenin içinde öylece bakacaksın benim olan bu dünyaya ve ben her sabah ve her akşam senin bu dünyada neden olmadığını sorgulayacağım aynı bilinmezliklerle…
Kimi zaman kızıyorum sana, seninde baba’na kızdığın gibi. Kimi zaman öfkem taşıyor kabından ve düşünüyorum. Acaba gözlerini kapatırken hiç düşünmüş müydün geride kalan senin olan emanetlerine sahip çıkacaklarını? Acaba hiç yüreğinden geçti mi sensiz kalınca senin emanetlerinin de seninle öleceğini? Senin kanından olana kimin ne kadar sahip çıkacağı? Kimin ona destek olacağı? Duyar gibiyim seni. Ama olmadı işte. Yaşadım gördüm. Baba yarısı diye bir gerçek yokmuş bu dünyada. Sadece insanlar beni görünce seni hatırlayıp gerçek mi, yalan mı olduğunu bilmediğim gözyaşları arasında kucakladılar beni. Ve sadece gördüklerinde ve sadece beni görüp seni hatırladıklarında. Şimdi nerede olduğumu ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı, yüreğimden nelerin geçtiğini ve ne zaman gülüp ne zaman ağlayacağımı kime neye nerede ve ne zaman kızacağımı bilen senin kanından daha doğrusu bizim kanımızdan olan tek bir Allah’ın kulu yok. Ne oldu bence biliyor musun? Bir büyüğün hatta senin ve benim hayatımda yeri olan büyüğün ağzından çıkan bir cümle “ÖKÜZ ÖLDÜ, ORTAKLIK BİTTİ.” Kusura bakma ben söylenenleri paylaşıyorum seninle. Ve biliyormusun, annem o sana deli gibi bağlı kadın ve senin emanetinin tek bekçisi Annem bana kızınca genelde “ÖKÜZ” diyor. Yok ben bu durumdan şikayetçi değilim neticede annem söylüyor, nede olsa seninde atan söylemişti. Kızacak darılacak bir şey yok. Baba’mın oğlumun ben o hayata veda ettiğinde öküz sıfatına sokulduysa, ben hayli hayli yaşarken öküz olmaya hazırım.
Kızabilirsin bana BABA. Yada ne bileyim bunları karşında söylesem ki şayet öyle bir alternatif olur muydu bilmiyorum ama neler olacağını tahmin edemiyorum. Ama gerçekler bunlar. Ve ben bu lanet olası ben senin oğlunsam ve varsa bir parça senden bana kalan bir şey gerçek buysa dikilirim arkasına. Gerçek bu. Kısa ve öz, herkes kendi dünyasında kendi hayatını yaşarken bir kez bile dönüp bakmadılar hadi bakmadıklarını boş ver de ne hal sordular nede hatır. Nerede ne halt yediğimi bile bilmeyen bu şahsı muhteremler, hadlerini ve hudutlarını zorlayıp hayatımda bir emek harcamadıkları halde beni yargılamaktan da geri kalmadılar. Beni, beni ben yapan yanlışlarımla beni orada burada yargıladılar, kendileri bir kez olsun aynaya bile bakmadan. Evet kızıyorum sana BABA, neden adam edemedin çevrendekileri yoksa zamanın mı yetmedi BABA?
Her şeyi boş ver. İnan bana hayatımda olmayan insanların ne söyledikleriyle bu denli ilgilenip karanlıklara teslim edemem yüreğimi. Sadece anlatmak istedim sana. o bana bakan siyah beyaz resimdeki keskin gözlü adamla hayatımda ilk kez paylaşmak istedim düşündüklerimi. İşte bu noktada dayanamıyor yüreğim. Oysa oysa gecenin bir vakti kapımı çalsan, otursan karşıma saatlerce ben sana anlatsam anlatamadıklarımı, saatlerce konuşsak ve artık kimsenin görmediği o yüreğimde birikmiş gözyaşlarımı akıtsam omzuna öylece seni koklayarak sıcaklığını duyarak olmaz mıydı? Sevdalarımı anlatsaydım sana, korkularımı, öfkemi ve hayata bakışımı yargılasaydın sabaha kadar. O bilindik cümleler dökülseydi ağzından, biz senin yaşındayken ile başlayan. Sonra bir hiddetlenseydik, bir gülseydik bir sarılsaydık birbirimize. Öylece dolu dolu sarılsaydın bana. Hiç bir şey söylemeden, ben işte o kucaklaşmada anlasaydım her ne yaparsam yapayım bu adam benim yanımda arkamda diyebilseydim
cesaretlenseydim. Evet cesaretliyim arkada olan ve beni bu güne kadar taşıyan kocaman yürekli bir Annem, dev gibi gördüğüm dedem ve o masum gözlerini üzerimden ayırmayan Anneannem ve benim kimi hallerimi bilen benimle dertleşen ve bana kızan bağıran kızsa da bağırsa da kıyamayan güzel yürekli insanlar var hayatımda. Var, var ama sen yoksun be Adam sen yoksun. Yokkkkk.
Baba ne demek? Hiç eksikliğini duymadım, duyurmadılar ama bu kavramı da bilmiyorum be BABA. Kimi zaman bir dost babasıyla sorunlarını anlatıyor bana öylece dinliyorum ve çözümsüzlükler içinde sadece dinlemekle yetiniyorum. Nasıl bir BABA olacağımı bile kestiremiyorum çünkü bilmiyorum be bilmiyorum. Bilmediğim anda ilkkez anlıyorum seni bu gece. Bana o çerçeveden öylece bakıyorsun ve ben dinliyorum seni. Hiçbir zaman ama ne olursa olsun zalime boyun eğmeyeceğim, doğrularımın peşinden yürüyeceğim kim ne derse desin ben ne olduğumu bildiğim sürece adımlarımı sağlam atacağım. O yalancı göz yaşlarına hiçbir zaman kanmayıp sadece gerçeğin yanında var olacağım. Senin olana sahip çıkmayan yüreklere yüreğimi ve beynimi kapatacağım. Kimseye yalancı tebessümlerle yaklaşmayacağım. Evet sen olamam ama sana layık olmayı başarabilirim BABA. Zaten benzer özelliklerimiz var yukarda dem vurmuştum o yüzden sen bana öküz diyeni saygıyla selamlayıp ama o öküzle senin olana sahip çıkmayan sana öküz diyeni bir sorgulayalım istersen BABA.
İnsan tanımadığını, görmediğini yada paylaşmadığını sevemezmiş. Varlığımdan beri hayatımda yoksun BABA ama seni tanımasam da, bilmesem de üç beş hikâyeyle var olsan da bende kısa bir ses kaydı dâhilinde ben seni çok seviyorum. O siyah beyaz çerçevenin içinde olsan da olmasan da ne olursa olsun seviyorum. Dedim ya hayatımda ilk kez seninle dertleştim bu denli keskin. Kimilerine bu cümleler mızrap olup batsa da batmasa da inan artık önemli değil. Umurumda hiç değil. Ben bunu başarabildim ya ve seninle yüzleşebildim ya yıllar sonra üç satırda da olsa işte ben bu gece hep sana sarıldım hem seni içtim hem seni yaşadım BABA. Hayatımda sadece bir kere keşke dedim ve o keşkenin içini dolduranda sendin.
Keşke var olsaydın, keşke bizimle kalsaydın.
Her sabah olduğu gibi, yine bu sabahta 7.30′da çaldı alarmım. Rüyamın yarım kaldığını hatırlar gibiyim. Bir sahildeydim tanımadığım insanlarla konuşuyordum. Daha olay örgüsüne bile giremeden bir feryat bir figan çaldı alarmım. O an ki sersemliğimle insan üstü bir olay sergileyerek yataktan fırladığım gibi masamın üstünde duran alarmı kapattım. Bu hızıma ben bile şaşırmıştım doğrusu. O an adımı sorsan bilemem ama birden kalkıp, kapattım o cazgır cazgır bağıran aleti. Gerçi bu anlattıklarım her sabah olan bişey. Programlanmışım gibi sanki.
Evet, son söylediğim cümle çoğunuza garip gelmiş olabilir. Bazılarınıza da tanıdık gelmiştir diye umut ediyorum. En azından yalnız olmadığıma sevinirim. Ben her sabah en kısa yoldan internete girer ve ben uyurken kim ne yapmış, neler olmuş, neler bitmiş diye kontrol ederim. Malüm 21. yüzyılda her an herşey olabilir. Adamın canı çeker gider kızılayın göbeğinde bomba patlatır. Öteki yangın çıkarır. Beriki zevk için hırsızlık yapar. Belli mi olur yani arkayı kollamak lazım. Ben bile her sabah ”acaba dün gece neler olmuş” diye bakıyorsam korkun bu devirden.
Merhaba takipçilerimiz,
Bu aralar sürekli bloğa yazı yazmak geliyor içimden. Bende içimde, kafamda neler dolaşıyorsa direk yazayım diyorum. Yazayım ki belki benim kafadan birisi çıkar! Bugün sizlere bir hikayeyi paylaşacağım. Duyduğumdan beri sürekli aklımda ve sizlerinde beğeneceğinden eminim…
-Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu hemen eski haline döndürür. Ve der ki,”Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”
ÜNLÜ BİR YAZAR, BU KONUDA ŞÖYLE DİYOR:
“İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.”