Bugün, bir erkeğin gözünde ki kız profilini anlatıcam. Bende bir erkeğim ve altta yazacaklarıma sonsuz katılıyorum.
Öncelikle şu soruyu kafanızdan bir sileyim;
Bakire = Kız >> Bakire Olmayan = Kadın
Üstteki olayla konumuzun alakası yok vede çok yanlış tabir… Konumuz bayanların geneli için geçerli..
Aslında erkekler bu konuda seçicidir. Çünkü tipten tipe insan var hayatımızda.. Kimisi çok konuşmayanını sever, kimisi tatlı dilli olanını.. O yüzden genel olarak okuduğunuzda bazı unsurlar size uymayabilir. Bunları fazla takmayın. 🙂 Zevkler ve renkler tartışılmaz değil mi?
“Üstte yazılan nitelikte kızlar bulmak çok zor, hatta yok.” dediğinizi duyar gibiyim.
Sende “erkeksin”. Madem bir bayandan bunları bekliyorsun, bulmakta sana düşüyor?
“Ne bekleyebilir ki bir insan otobüs yolculuğundan?“… Bir hayalin, en güzel yerine “merhaba“ demek için nasıl da yaslanılır o pencerenin camına.. Gecenin bütün renklerine anlam katan vadiler, dağlar derken ne güzel de hayalden uykuya bırakılır o yorgun bedenler..”
İnsan seviyorsa, elbette tatlı gelir en tozlu hüzünler bile; kaderin çizgisine benzer yol çizgilerine ne kadar bakılsa da doyulmaz ve asla geriye dönülmez. Senle beraber diğerleri de ortaktır o çizgilere, en güzeli varılmak istenen yerin bekletilenlerinin farklı bir anlam katmasıdır. Beklenen ve bekleyen gerçekten kimdir bu asla bilinmez! Yolcu diye beklenen olmak çok doğru değildir. Asıl bekleyen o yolculuğa kendini adamıştır aslında. Beklenen o yolculuktan uzaktır ve herkes tam tersini sanar. Belki işin püf noktası burada gizlidir ve hayat derinlemesine inildikçe güzelleşir…
Bildiğim otobüs hikâyeleri vardır. En güzeli de etrafı izlediğimden mi bilinmez gözleri yaşlı olanların yolculukları bende hep başka olmuştur. Anlatılan memleket hikâyeleri falan bana çok gizemli gelmez. Can sıkıntısı sohbetleri diyorum ben artık bunlara… Konuşmak çok doğru değil yolculuklarda, şöyle yaslanıp geriye doğru, her şeyi geride bırakmış gibi sanki kaçıyormuş gibi rahatlamak varken, sessizliği bozan yüzeysel konuşmalar her şeyi mahvedebilir… Bazen “sanane” demek ayıba kaçsa da doğrusu selamlaşıp kendi içsel yolculuğuna bırakmaktır kişinin kendisini…
Her zaman yanımda küçük hikâye kitaplarını bulundururum. Ve asla tek kitapla yolculuğa çıkmam her zaman yanımdaki yolcu arkadaşımı da düşünürüm. Fazla rahatsız etmesin beni diye mi pek bilmiyorum ama bir şeyleri imalaşmaktan öte öğretmek taraftarı olmak güzeldir. Fıkra kitaplarını da severim, tebessüme uzak yüz hatlarıma iyi geliyorlar çünkü. Birazcık unutuyorum yolcu olduğumu ve bu çok hoşuma gidiyor… Gülüyorum!
Bilinen dinlenme tesislerinde ve çoğu zaman aynı yerlerde durup çayla karışık bir şeyler atıştırmak misafirliğimin ne kadar istenilmediğinin bir göstergesi artık. Ah bir yaprak sarması olsaydı bir de ıhlamur çayı işte sen o zaman gör misafirin sultanlığını… Ama nerdeee, sanki içilmesi zorunluluk halini almış çay, poğaça, simit gibi hep zorunluluktan yenilen yiyecekler oldukça yolcu olunduğunu unutmak mümkün değil.
Sayısını bilmediğim otobüs yolculuklarımdan geriye kalan sadece o karışık duygular. Gittiğim ve gideceğim yer arasında ki değişime kolay adapte olmuş gibi görünmelerim yerini yorgunum, biraz uyumalıyım demelere bıraktığında yine yalnız bir odaya çekilip dinlenmekle son buluyor. Sonrası bilindik telaşlar işte hoş geldin, nasılsınlar… Aslında asıl yolculuğumu bana hatırlatan tek yer olarak otobüslerin arkalarından bakışımın bir minnettarlık olduğunu da belirtmeliyim. Yolculuk içerisinde bir başka yolculuk elbette şahane keşiflere de götürüyor insanı. Bu en çok kişinin kendisiyle derinlemesine konuşması oluyor.
Hoş geldin kendine ersin, nasılsın bugün?
Merhabalar,
En büyük insan ihtiyaçlarından biri benzerlerimizle iletişim kurabilmek, anlamak ve anlaşılmaktır. Eğer anlaşılmazsak ya da taleplerimiz yerine getirilmiyorsa, perişan oluruz. İlgilenilmek ve ihtiyaçlarımızın tatmin edildiğini görmek, neşe verir. Dengeli ve mutlu insanlarla geçinmek kolaydır; ilginç ve dinamik olabilecek zor insanlarsa; bir meydan okumayı temsil ederler. Kötü ilişkiler sinir gerilimlerine neden olurlar ve özgüvenimizi zedelerler, dolayısıyla anlaması kolay olmayan insanlarla geçinebilmek için mutlaka özel bir çaba harcamalıyız.
Sohbet, elbette düz sözcük alışverişinden çok daha fazlasını ifade eder. Kişisel ilişkilerimizde birbirini anlama arayışıdır. Anlamayı başarmanın en iyi yolu, mizah anlayışı ve sevecenlikle sağlamlaştırılmış dürüstlüktür. Belki de en önemli gereklilik diğer insanla özdeşleşmeye çalışmak, onun sorunlarına sempatiyle yaklaşmaktır. Tüm sohbetlerimizde kastettiğimiz anlamı ifade edebildiğimizden emin olmaya çalışmalıyız. Eğer doğru sözcükleri seçmeye özen gösterirsek yanlış anlamalar çoğu kez engellenebilir.
Bir başka sorun da kötü dildir. Doğal olarak pek çoğumuz zaman zaman küfür ederiz, ama bu konuda eski kafalı ve aşırı duyarlı olabilecek hiç kimseyi gücendirmemeye dikkat etmeliyiz.
Tam olarak beden dili, bir mesaj iletir. Göz göze ilişki beden dilinin en önemli yönüdür. Birisine bakmadan onunla iyi geçinmek neredeyse tümüyle olanaksızdır. İnsanlarla konuşurken ilgimizi ve dostluğumuzu göstermek için gözlerine bakmak zorundayız. Bir sohbete başladığınızda, zihninizi yeni konulara ve ilginç fikirlere açmaya hazırlıklı olarak , ilgi alanları ve hobiler hakkında sorular sormaktan daha başarılı bir devam etme yolu yoktur. Herkesin bir ana ilgi alanı vardır.
Dinlemek sohbet etmenin asli bir parçasıdır. Dinlemek –gerçekten dinlemek- çok özel bir hünerdir. Doğuştan gelmese de geliştirilmesi mümkündür. İki tür dinleme vardır. Aktif ve pasif. Sohbet normal bir “ver ve al” mıdır, yoksa birilerini dertlerini bize dökmeleri için cesaretlendirmeli miyiz? Aşırı gevezelik eden insanlar bazı saklı acılarının ve nevrozlarının üzerini örtüyor olabilirler ve bu çoğu kez sorunları hakkında konuşmalarına yardımcı olur. Umutları ve korkuları açığa vurmak kimilerinin daha tereddütsüz ve kendine güvenli hissetmelerini sağlayabilir ve arkadaşlığı derinleştirmek iletişimi geliştirir.
Telefon bir çok insanın sinirlerine dokunur; telefonu başka türlü konuşma şansı bulamayacakları insanlarla bağlantı kurmalarını sağlayan büyük bir araç saymaktansa, onları kahretmek için bekleyen bir çeşit canavar olarak görürler. Halbuki telefon sayesinde uzak mesafelerdeki arkadaşlarımız aniden yanımızda biterler, sesleri sanki bizimle aynı odadaymışçasına sıcak ve canlıdır.
Hepimiz bir arkadaştan mektup almanın sevincini biliriz ve düzenli bir mektuplaşmada tatmin edici çok az karşılıklı alışveriş ilişkisi vardır. Eğer kendimizi bu yolla ifade etmekte zorlanıyorsak ve mektuplarımızı daha canlı ve ilginç kılmalıyız. İnsanlar armağanlar ve konukseverlik için teşekkür mektupları yazarlar. Pek çoğumuz taktirlerimizi aktarmak ve teşekkür etmek için teşekkür mektubu yazarız. Herkes ilginç bir bölgeden gönderilmiş posta kartları almayı sever, üzerinde ne resmi olursa olsun, ama eğer katlarınızı özenle seçerseniz ek sevinç verirsiniz ve arkadaşlarınız sizin düşünceliliğinizi anlar.
Her yaştan insanla ilişki kurabilmek için kendimizi onların yerine koymaya çalışmalıyız, onların yerinde olduğumuzu hayal etmeliyiz. Bu güven doğrudan bir yaklaşım biçimidir ve çocuklarla uğraşırken özellikle önemlidir. Farklı kuşaklar her zaman kökten konular hakkında olduğu kadar küçük meselelerde de anlaşmazlık içindedirler ve kısa zamanda “dilediğin gibi yaşa ve dilediği gibi yaşamasına izin ver” noktasında uyuşulur, kısa zamanda bu farkların yol açabileceği ayrılıkların ve dertlerin üstesinden gelinebilir.
Pek çok insanın dışarıdan gelenler hakkında kuşkuları vardır, hele bir de renkleri farklıysa. Tüm iyi, kötü ve orta tipler olduğu gerçeğini ne kadar çabuk kabul edebilirsek o kadar çabuk yabancılarla ilişki kurmanın tadını çıkartabilir, dostça arkadaşlıklar kurabiliriz.
İnsanları evlerinde ziyaret etme ve onları kendi evlerimize davet etme geleneği dünya çapında yaygın ve nefis bir gelenektir. Konukseverlik göstermek ve görmek kesinlikle yaşamın en büyük zevklerinden biridir; fakat konuk ağırlamanın stresinden kurtulmak istiyorsak yapılacak ve yapılmayacakları göz önünde bulundurmalıyız. Hoşlanmadığımız konuklarımızı ağırlamak hassas bir işlemdir ve sorun yaratabilir. En mutlu ziyaretler ise çok sevdiğimiz arkadaşlar ve akrabaları ağırlamaktır.
Hasta ziyaretleri ise hastalar için çok şeyler ifade etmektedir. Neşeli giysiler giyilmeli neşeli bir gülümseyiş takınılmalı, küçük de olsa bir hediye alınmalı. Ziyaret saatlerinin daha keyifli geçmesini sağlamalıyız. Hastaya nasıl hissettiği sorulmalı ve ilgiyle dinlemeliyiz. Pozitif moral vermeli ve asla kimseye berbat göründüğü söylenmemeliyiz.
Bazı insanların ısrarcı bir biçimde saldırgan oldukları gerçeğiyle yüzleşmeli, eğer mümkünse, onları yaşamlarımızdan çıkarmalıyız. Yalnızca zor insanlarla yaşamak ve çalışmak zorunda kaldığımızda yada bizim yardımımıza ihtiyaç duyduklarında bir çeşit uyumlu söyleşiye ulaşabilmek için özel bir çaba harcamak gerekir.
Alışveriş dükkan çalışanları ile müşteriler arasındaki ilişki her iki taraf için de hassas bir ilişkidir. Her iki tarafta yorgundur. Çalışanlar saatlerdir ne denli zor olursa olsun baş etmeye çalışmaktadırlar; müşteri de büyük olasılıkla aradıklarını uygun bir fiyata bulabilmek için dükkan dükkan dolaşmış, ayaklarına kara sular inmiştir. Mağazalarda insanlarla iyi geçinmek rizikolarla dolu bir iştir, sabırlı ve iyi huylu olabilmek için hepimizin özel çaba harcaması gerekir.
İş dünyasında mutlu olmak istiyorsak olağanüstü esneklik ve diplomasi talep eder. Buralarda etrafımızdakilerle iyi ilişkiler kurmak hayati bir önem taşır. Eğer işimizden nefret ediyorsak, kendimize neden devam ettiğimizi sormalıyız. Sorunun çözümü için kendimize şu soruları sormalıyız.
Kendimizi işi yapmak için yeterli hissetmiyor muyuz ?
Bu iş için doğru insan değil miyiz ?
İş arkadaşlarıyla iyi geçinmiyor muyuz ?
ç. Patronumuzu sevmiyor muyuz ?
Bir otorite konumundayız ve yanımızda çalışanlar bizi sevmiyorlar mı ?
Öz güvenimiz yok mu ?
Başka insanlarla iyi geçinmek; çatışmaları çözmek, uyum yaratmak ve beraberce oldukça mutlu zamanlar geçirmek diye tanımlanabilir. Kendimizle iyi geçinmek, kendi kişiliğimizin farklı yönleri arasında geçen uyumlu bir ilişki biçimini çağrıştırır. Eğer karanlık ve aydınlığın, olumlu ve olumsuzun, bencil ve ilgilinin oranlarından memnun değilsek, o zaman kendimizle de pek iyi geçinemeyiz. Kendimizden hoşlanmadığımız sürece başkalarından da hoşlanamayız.
Kendi duygularımızın oldukça farkındayızdır. Anlaşılmamak, değeri bilinmemek, görmezlikten gelinmek gibi. Fakat bazen başkalarının duygularının farkına varmakta yetersiz kalırız. İnsan ilişkilerinde hayati önem arz eden tepkilerimiz, her zaman başkalarını nasıl anladığımıza dayanır. Kızgınlığımız haklı nedenlere dayandığında durumu kaçınılmaz bulsak da, kızgınlık bir zehirdir, yakınlık ise bir ilaç.
Yaratıcı canlandırma iyi bilinen bir iyileşim yöntemidir ve kanserin tedavisinde bile başarılı sonuçlar almıştır. Zihin Alpha seviyesinde derin dinlenme içindeyken, yaratıcı hayal gücünün, fiziksel sağlığımız ve genel davranışlarımız üzerinde şaşırtıcı bir etkisi olduğu bilinir. Pek çok sporcu bunu kullanır ve onlara zihinsel tutumların kendi uzmanlıklarındaki önemini hiç kuşkusuz kanıtlamıştır.
Sağlıklı yaşamak için uyumlu ilişkiler hayati önemdedir ve zor ilişkileri geliştirmek için harcadığımız emek pek çok beklenmedik yönden yaşamımızı zenginleştirir. Karşılıklı şefkat ve anlayıştan daha ödüllendirici bir şey kesinlikle yoktur. İnsanlarla iyi geçinebilirsiniz. Bu bize bağlı…
Merhaba arkadaşlar,
Yeryüzünde yaşayan çoğu insan hayatı boyunca pek çok hayal kurar ve bunlara ulaşabilmek için çok çalışır. Kimi bu dünyaya yönelik hayaller kurarken, kimi de İslam uğruna yapabileceklerini ve tüm bunların kendisini ulaştıracağı güzel sonucu düşünür, hayal eder.
Sadece bu dünyayı düşünen ve bütün planları ve istekleri bu dünya üzerine kurulu olan insanlardan bazıları, kurdukları hayallere öylesine kapılırlar ki, çoğu zaman gerçek hayattan uzaklaşırlar.
Mesela üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin ders çalışıp sınavlara hazırlanmak yerine, üniversiteyi kazandığını ve okul hayatı boyunca neler yapacağını hayal etmesi ya da tatil hayalleri kurması, tüm geleceğini olumsuz yönde etkileyebilir. Bunu bilerek çalışmayı bırakmak ve hayal kurmak, aslında gerçek olmayan bir dünyada oyalanmak, başıboş gezmek gibi bir şeydir.
İnsan, gerçek olmadığını ve bir süre sonra uyanacağını bile bile hoşuna giden bir dünya yaşatır hayalinde. Nefsini sınır tanımadan doyurmayı hedeflerken, kaybettiği zamanın farkına varamaz çoğu zaman. Hayal kurmak güzeldir, ancak zaman hızla ilerliyorken ve kaybedilecek tek bir saniye bile yokken hayallere dalmak insanı büyük yıkımlara sürükler.
Bu dünyaya geliş amacını nefsini doyurmak olarak düşünen insan için de yaşadığı hayat, hayal âleminden farklı değildir. Bu dünyanın geçici bir oyalanma yeri olduğunu ve asıl hayatın ahiret yurdu olduğunu bildiği halde insan, gerçek hayatı için hiç bir şey yapmıyorsa ve tüm hayatını nefsini doyurmak için yaşıyorsa, ömrünü hayal kurarak geçiren bir insandan hiçbir farkı kalmaz.
Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En’am Suresi, 32)
Yaşanan bu hayal âlemini insana çekici ve süslü gösteren şeytan, insanları sonu gelmeyecek isteklerle ve hırslarla kandırarak, sonunda ölüm olan bu dünyaya sımsıkı bağlar. Ölümle birlikte gerçek hayata uyanan insan ise kendisine tanınan süreyi oyalanarak geçirdiği için büyük bir pişmanlık yaşar. Bu pişmanlık üniversite sınavına hazırlanmayan ve kazanamayan bir öğrencinin yaşadığı pişmanlıktan çok daha büyüktür. Sonsuz hayatını ebedi olarak ateşe atan ve aslında gerçek olmayan bir hayal için boşa vakit kaybeden insan için artık geri dönüş yoktur.
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve Bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, Biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: “Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz’in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık.” (En’am Suresi, 27)
Geri dönüşü olmayan bir yola girip son bir fırsat istemek yerine, o yola girmeden önce bize tanınan zamanı çok iyi değerlendirmeli ve yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek yaşamalıyız.
Tek hayalimiz Allah’ın rızasını kazanmak ve cennetine kavuşmak olsun inşallah. Hayallerin peşinden koşarken gerçekleri kaybetmemek dileğiyle…
Merhaba arkadaşlar,
Çevremde ki insanların bu kitaba yoğun ilgisinin olduğunu gördüm ve kitapta geçen konuşmaları paylaştıklarını farkettim. Bende araştırayım dedim ve hayran kaldım. Temasını da satın aldığımız beyazıt arkadaşımızın sitesinde de görmüştüm ancak fazla ilgimi çekmemişti. En yakın zamanda gidip Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabını alıcam.
Çok beğendim, harikaaa..
Sizlere tutunamayanlar kitabında yer alan, Oğuz Atay ve hayali kahramanı olan olric arasında geçen konuşmalardan bazılarını vericem.
———————————–
– Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
– Dilencileri bilir misin Olric?
+ Sizin sayenizde onu da öğrendik…
– Benimle hiç böyle konuşmazdın Olric…
+ Bir tek Acınızın Asaleti kaldı, onu da kaybetmeyin efendimiz…
– Sabahlar olmasın Olric..!
+ Siz zaten hep geceye mahkumsunuz efendimiz..
-Hani yarınlar güzel olurmuş diyorlardı Olric, bu yaşadığımız gün de dün’ün yarın’ı değil mi?
+ Kandırıyorlar efendim, kandırıyorlar…
– ‘Zaman’ sözü çok can yakar be olric,çok can yakar.
+ Öyle ama zaman herşeyin ilacı derler efendim.
– Madem öyle fazlası intihara girmez mi olric?
– Biliyor musun Olric,artık yalnızlığı bile çok seviyorum.
Sırf onun eseri diye…
– Hayatta 3 yanlışım oldu Olric.
+ Ne gibi efendimiz?
– Tanıdım,inandım,güvendim.Ama 1 doğrum oldu.
+ O nedir efendimiz?
– Sevmek Olric.Fakat sende bilirsin ki 3 yanlış bir doğruyu götürür.
+ Gidelim efendimiz..