Düzenli bir şekilde manikür yaptırmak için kuaföre gitmeye vakit bulamayabilirsiniz. Manikür yaptırmak için fırsat bulamadığınız için ellerinizi bakımsızlığa mahkum etmek zorunda da değilsiniz. Evde, kuaföre ihtiyaç duymadan kendi manikürünüzü kendiniz yapabilirsiniz. Evde yapacağınız pedikürü haftada bir ya da 15 günde bir yapabilirsiniz. Ayrıca banyo sonrası yapmaya alışırsanız işinizi daha da kolaylaştırabilirsiniz.
Evde manikür yapabilmeniz için kolayca temin edebileceğiniz bazı malzemelere ihtiyacınız olacak. Bunlar:
Her işin başı sağlık felsefesinden yola çıkarak manikür işleminden önce ellerinizi dezenfekte edin. Eğer önceden kalma oje veya french varsa aseton kullanarak tırnağınızı temizleyin. Ellerinizi yıkayıp kuruladıktan sonra manikür işlemine geçebilirsiniz.
Manikür işleminde ilk aşama olarak kağıt törpü kullanarak tırnaklarınızı parmaklarınıza uygun şekle gelecek biçimde törpüleyin. Bu esnada metal törpüleri tercih etmemenizi tavsiye ederiz. Metal törpülerin tercih edilmeme nedeni tırnaklarınızın daha çok zarar görmesi ve tırnak yapınızın bozulmasına neden olmasıdır. Parmaklarınız uzun ve ince ise tırnaklarınızı küt, parmaklarınız kısa ve tombul ise tırnaklarınızı oval törpüleyin. Küt istiyorsanız; tırnağınızın ortasından başlayıp sağa ve sola doğru törpüleyin. Şayet oval istiyorsanız; sağ ve soldan başlayıp ortaya doğru törpüleyin. Törpüleme işleminden sonra tırnaklarınızda kalacak olan tortuları yok etmek için tırnaklarınızı havluya tırtıklayın. Törpü işleminin tam manasıyla yapılıp yapılmadığını kontrol etmek amaçlı tırnaklarınızı ince bir çorap yardımıyla küçük bir teste tabi tutabilirsiniz. Tırnaklarınızı çorapta gezdirdiğinizde herhangi bir takılma olmuyorsa törpü işlemini başarıyla tamamlamışsınız demektir.
Manikür işlemini uygulayacağınız tırnaklarınızın çevrelerindeki derilerine yumuşatıcı uygulayın. Yumuşatma işleminden bir iki dakika sonra tırnaklarınızı bir kase içindeki sıcak sayılabilecek ılık suda yaklaşık 5 dakika tutun. Eğer şeytan tırnaklarınız mevcut ise bu şeytan tırnakları derinize zarar vermemek koşuluyla kesin. Tırnaklarınızın çevresinde bulunabilecek ölü derileri kendiniz almayın. Bu tehlikeli ve sağlıksız bir hamle olacaktır. Tırnaklarınızın çevresinde ölü derileri kuaförünüze aldırabilirsiniz. Eğer vaktiniz darda, bu ölü derileri almak yerine geriye doğru itebilirsiniz. Ama bu geriye itme işlemini yaparken de dikkatli olun. Tırnak etlerinizin acımamasına özen gösterin.
Ellerinize, hazır satın alacağınız veya evde yapacağınız peeling ürünlerini kullanarak masaj yöntemiyle uygulayın. Peeling ürünlerini uyguladıktan sonra ellerinizi durulayın ve kağıt havlu ile durulayın.
Tırnaklarınızı kolonya kullanarak dezenfekte edin. Bu esnada kolonya kullanmanızın nedeni; kolonyanın tırnağınızdaki bakterileri yok edecek en kolay temin edebileceğiniz malzeme olmasıdır.
Şimdi tırnaklarınızı renklendirme aşamasına geçebilirsiniz. Bu aşamada oje sürebilirsiniz. Oje yerine daha marjinal bir seçim yaparak french yapabilirsiniz.
Son işlem ellerinize nemlendirici ile bakım yapmak olacaktır. Ellerinizi nemlendirdikten sonra kullandığınız tüm malzemeleri kolonya ile temizlemeyi unutmayın. Kolonya ile temizlediğiniz malzemeleri durulamadan yerlerine kaldırmayın.
Hissediyorum, seni hissediyorum. Nefes alışını, atan kalbini hissediyorum arıyorsun, sende beni arıyorsun.
Bozma moralini yalvarırım. Sadece zamanı değil. Gelecek karşılaştıracaktır bizi. Tüm kalbimle güvendim ben kadere, bana verilmiş sözü var hem. İhtiyacımız olan tek şey, sabır. Ben oturmuş çayımı yudumlayıp adını bilmediğim, yüzünü bile görmediğim sana yazarken şu satırları sen nerelerdesin? Nedir aklını karıştıran böyle? Bağlıyız biz seninle bedenen olmasa da ruhen. Sen ne hissetsen hemen o ruh haline bürünüveriyorum. Durduk yere mutlu oluyorum mesela. Aklıma geliyorsun; demek ki mutlusun, gülüyorsun. Bende mutlu oluyorum, mutlu oluşuna.
En zoru ne oluyor biliyor musun? Üzülüyorsun ya hani… Durduk yere akıyor gözyaşlarım, nedenini soranlar oluyor. Açıklayamıyorum senin bir yerlerde üzgün olduğunu, ”hiç… hiç sadece sinirlerim bozuldu” diyebiliyorum yalanların en beyazından. Halbuki kader izin verseydi, neler yapmazdım o güzel yüzünü güldürebilmek için..
Bugün sevgililer günü, içimdeki duygular yine ayaklandılar ama, yüreğime oturan hüzün oldu. Çünkü zor hayalini kuracak bir yüzün bile yok hatıralarımda. Seninde içine hüzün basmasına sebep olduğum için özür dilerim. Hücrelerime kadar seni hissetmeme rağmen gözlerimizin bir kez bile temas etmemiş olması beni bu kadar üzen. Bugün doğan bebekler, filizlenen tohumlar olsun umudumuz, bizimle birlikte büyüsün sağlamlaşsınlar..
Hayat çok güzel olmasa da yaşamak güzel hele seninle tanışacak olmayı bilmek daha da güzel. Yaşama arzum o kadar şiddetli ki hepsi senin sayende. Bilmesen de hissetmişsindir bendeki ”hayatın anlamını keşfetme merakı”nı daha fazla aramayı bıraktım artık. Her şeyi seninle keşfetmek istiyorum. Bütün ilkler seninle olsun istiyorum. Arasamda boşuna aramış olacağım ”hayatın anlamı” sensin belkide..
Fazla bekletme beni diyeceğim sana ama bunun seninle alakalı olmadığını biliyorum. Aslında, ne kadar sabırlı bir insan olduğumu öğreniyorum gün geçtikçe. Kaderin bize tek iyiliği bunu öğretmek belkide, sabretmek…
Bunca yılın, bunca sabrını sen geldiğinde , içimde daha fazla tutamazsam da garipseme beni;
Çünkü, sen geldiğinde kalbimin tüm kapıları açılmış olacak.
Çünkü, sen geldiğinde zaman anlamını yitirecek.
Çünkü, sen geldiğinde kaderin üzerimizdeki baskısı sona erecek.
Çünkü, sen geldiğinde ben seni gerçekten çok sevicem…
Makale Yazarı: Gizem Çağlan
Hayat o kadar hızlı akıp gidiyor ki çevremizdeki nesnelerin, kavramların ya da
algıların hiçbirisinin önemini anla(ya)mıyoruz, anlamak istemiyoruz. İnsan olarak hepimiz bir telaşenin içindeyiz. Her şeyin daha iyisini isterken bazı şeylerin önemini unutuyoruz. Aslına bakarsanız biraz düşündüğümüzde unuttuğumuz şeylerin, her bir şeyden daha değerli olduğunu anlarız.
Çevremizdeki her şeye ayrı bir güzellik katan renkleri, ruh halimize göre üzerime takıp takıştırdığımız kıyafetlerin renklerini düşünelim bir. Ne kadar anlamlıdır değil mi renkler? Her birinin ayrı anlamı, ayrı bir güzelliği vardır. Düşünün rengârenk çiçekleri, denizleri, dağları, bayırları, gökyüzünü, ovaları, kuşları, evinizi, eşyalarınızı, çalıştığınız yeri, bindiğiniz araçları kısacası her şeyi. Bunları okurken eminim ki hepiniz bu saydıklarımı renkleri ile düşündünüz. Çünkü renksiz düşünemeyiz hiçbirimiz. Peki, ya her şey renksiz olsaydı! Renk yok yani dünyada. Çiçeklerin, denizlerin, dağların, gökyüzünün, ovaların, eşyalarınızın, kuşların hiçbirisinin rengi yok. Ne hissederdik acaba? Nasıl bir dünya olurdu o zaman yaşamımız?
Daha basit çok basit bir örnek verelim bence. Hepimizin kullandığı bir eşya olsun bu. Mesela bu sefer hayatımızdan masayı çıkaralım. Düşünelim şimdi: Yemek yediğimiz masa yok, evde ders çalıştığımız masa yok, üzerinde kitap okuduğumuz masa yok, iş yerindeki masamız yok, öğrencilerin okulda masaları yok, bilgisayar masamız yok; yok, yok, yok…
Hepimizin hayatlarında önemli yerleri olan ama günlük hayatın keşmekeşi içinde unuttuğumuz aslında bizim hayatımız için çok çok önemli olan her bir varlığa kayıtsız kalmayalım. Ve bundan sonra, yaşarken, hayatımızı güzelleştiren, kolaylaştıran ve anlamlandıran her şeye birazcık daha farklı gözle bakmasını bilelim.
Makale Yazarı: Muammer Karabıçak
Bu başlığın ardından, bu yazıyı okumaya karar verdiysen kararsızlığın hat safhasındasındır demektir.
Tercih sürecinin devam ettiği bugünler de hayatınız boyunca kendinizi mahkum edececeğiniz bir karar vermek zorundasınızdır.
Herkes tercihlerini yaşar derler ya, bunu tecrübe etmiş biri olarak hakikaten doğrudur.
İnsanların hayatında en önemli iki kararından biri işi diğeri ise eşini seçmesidir. Siz işinizi bu noktada belirlemek zorundasınızdır ki, verilecek bütün tavsiyeleri dinlemeniz gerekmektedir.
Bu noktada benim nacizane fikrim, kesinlikle iyi bölüm yönündedir.
Nedeni ise bunun sancılarını çekmemden kaynaklanmaktadır. İş bulamam kaygısına girmeyin sakın. Bir şekilde iş bulacaksınız. Kendinizi geliştirmekle ilgili bir durum, iş bulmakta bununla ilgili bir durumdur.
Zaten kamu ve özel sektör tercihinizi burada yapıyorsunuz.
Nasıl yaşamak istediğinize karar vermelisiniz en başta.
Az zaman çok para derseniz tercihiniz kesinlikle özel sektör olmalıdır.
Çok zaman az para derseniz de tercihiniz kesinlikle kamu olmalıdır.
Bu kararı verdikten sonra, gideceğiniz bölümün çalışma imkanlarını araştırmalı ve kendinizi o yönde geliştirmelisiniz. Kötü üniversite deyip, buna şartlanır ve ona göre yaşarsınız işte o zaman iş bulmanız zorlaşır.
Kötü üniversitede iyi bir bölümde okuduğunuz zaman, bir kaç yıl sonra kimse size üniversitenizi sormaz, işinizi sorar.
Herhangi bir üniversitede mühendislik okumuşsunuzdur ya da iyi bir üniversitede öğretmenlik okumuşsunuzdur. İyi de olsa kötü de olsa öğretmensinizdir artık. Daha ötesi yoktur. Odtü’de oku, Boğaziçi’nde oku farkeder mi ? Vizyon olarak bahsetmiyorum. O kişinin bakış açısına girmiyorum. Yaptığın işe ve farkındalığına bakıyorum. Ama kötü üniversitede mühendislik okumuşsundur, mühendissin artık.
Belki yaşam şartları seni daha da zorlayacak ama ünvan babında daha karizmatiksindir.
Kimse demesin bana adamın işinden daha çok kişiliği önemli diye. Geçeceksiniz abi bunları, Türkiye şartlarında adamın ilk önce işine bakarlar. Kız verirken bile ilk önce işini sorarlar. Kimse sana aç mısın açıkta mısın demez. Mühendissen iyi kazanırsın düşünürler.
Toplumlarda ki önyargıları yıkamaycağına göre, belli de bir idealin yoksa benim sana önerim, üniversiten kötü de olsa , yeri de kötü olsa, iyi bölüm oku…
Makale Yazarı: Ali Erbey
İlluminati, Rönesans döneminde yani 1 Mayıs 1776‘da kurulmuş gizli bir örgüttür. Günümüzde ki İlluminati; beyin ve zihin kontrolü yaparak, devletleri, hükümetleri, kurumları ve kuruluşları ele geçirmek suretiyle Yeni Dünya Düzeni’ni sağlamak amacıyla hareket eden, mevcutları yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni alt üst etmeyi planlayan ancak faaliyeti ve varlığı resmi olarak kanıtlanamamış bir topluluktur.
Gizli illuminati topluluğunun kurucusu Şubat 1748 doğumlu Alman Hukuk Profesörü, Adam Weishaupt’tur.
Münih’te kurulup, o yörede (Bavyera) hızla gelişen İlluminati’nin üye kayıtları büyük bir gizlilik içinde saklanıyordu. Öyle ki, üyelerin her birinin kod isimleri vardı ve yazışmalarda bunlar kullanılır, üyelerin gerçek isimleri ve kimlikleri asla kullanılmazdı. Mesela, topluluğun kurucusu Adam Weishaupt’un kod adı Spartacus idi. İlluminati üyeleriyle ilgili bilinen resmi tek şey, tüm üyelerinin Cermen kökenli beyazlardan oluştuğudur. Cermen , German kelimesinin Türkçe okunuşudur. Cermen kökenli beyazlardan kasıt Almanların eski atalarıdır.
12 kişi ile kurulmuş olan İlluminati topluluğu, gelişimlerini Mason Localarından kendilerine uygun üyeler kazanarak sağlamaya çalışmışlar, kurulduğu ilk yılın sonunda 80 üyeye ulaşmışlardır. Daha önceden 22 Haziran 1784’te tüm Bavyera’da Masonluk ile birlikte İlluminati de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek yasaklanmıştı. Masonluğun, tarih boyunca kendisine yönelen tüm baskı ve yasaklamaların altından hiçbir zarar almadan çıkması gibi yine zararsız çıktığı bu süre Illuminati’ye pek yaramamış ve büyük ölçüde gücünü ve varlığını yitirmişti.
19. yüzyılın başlarında ünlü Alman filozof Hegel‘in katılımıyla canlanan ve eski parlak günlerine dönen İlluminati, bu yıllarda üyesi olan Hegel’in tez-antitez kuramlarıyla Yeni Dünya Düzeni düşüncesinin geliştiği bir ütopya topluluğu haline gelmişti. Dünya üzerindeki çeşitli toplulukları etkileyen bu düşüncenin mirasçılarının bugün halen çalışmalarını sürdürdüğü bilinmektedir.
Dünyadaki birçok siyasi, askeri ve ekonomik olayın sorumlusu İluminati örgütüdür. Komplo teorisyenlerine göre birçok ABD Başkanı, bu örgüte doğrudan veya dolaylı olarak hizmet etmektedir. Ayrıca birçok tanınmış çocuk çizgi filmlerinde bilinç altı mesajlarıyla beyin yıkamaya çalışıldığı söylenmektedir.
Myron Fagan’a göre Waterloo Savaşı, Fransız İhtilali, John F. Kennedy suikasti bu örgütün işidir. Ayrıca Holywood film sektörü bu örgütün elindedir.
Özellikle Türkiye’de bu konu üzerinde amatör ve profesyonel olarak araştırma yapan bir çok kişi vardır. Ülkemizde son dönemlerde illiminati örgütünün gerçekleştirdiği bilinç altı operayonlarına örnekler çoğalmaktadır. Ülke insanımızın, özellikle genç kesimin bu tür olaylara olan ilgisi artmıştır. Türkiye’de yapılmış bir çok yapımda illuminati örgütünün izlerini görmekteyiz. Hatta devlet eliyle yapılan bir çok beyin kontrol işlemleri olduğu iddia edilir.
Ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır bilemiyorum ama benim şahsi görüşüm; resmi kaynaklarında belirttiği gibi Mason localarından beslenmiş bu örgüt hala masonların kontrolünde masonlara hizmet etmektedir. Bir çok yapımda Göz işaretine rastlarız. Bu göz işareti illuminati örgütünün beyin kontrol sisteminin sembolüdür. Bu Göz işaretinin elbette bir manası vardır. Tek Göz olarak görürüz. Bu Horos’un gözüdür. Tek Göz kavramı Deccal’in gözünü simgeler. Genelde kullanılan simgeler illuminati örgütü ve mason locasının sembolleridir Bunlar, herşeyi gören tek göz , tamamlanmamış piramit, Yedi kollu şamdan, gönye ve pergel, altı köşeli yıldız gibi öğeler ve sembollerdir.
Türkiye’de İlluminati örgütünün parmağı olan bir çok televizyon, sinema, reklam gibi çalışmalar vardır. Hatta biraz daha ileri gitmek gerekirse Türkiye’de devlet binalarında da bu tür sembollere rastlamak mümkündür.
Ülkemizde ve dünyada illuminati örgütünün ince ince, yavaş yavaş nasıl içimize kadar girdiğini sadece izlemekle yetiniyoruz.