Şimdi öyle bakıyorsun çerçeveden benim olan dünyaya. Bense sana bakıp acaba bu dünyamı varlığınla doldursan nasıl rengârenk olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Hayata olan küskünlüklerim, kırgınlıklarım, sevdalarım ve yalnızlıklarımı hep o çerçeveden izliyorsun öylece rengini bile bilmediğim gözlerinle. Sadece gözlerinin rengi değil, kokun, bakışın, belki ağzından çıkacak peşi sıra küfürler veya o dolu dolu
gülüşün. Hiç biri ama hiç biri yok bende. Ne rüyalarımda ziyaret ediyorsun beni nede bir nefeste yaşadığım hayatın bir noktasında var benliğin…
Neden yoksun? Neden?
Senin yokluğuna olan tüm öfkemi Tanrı baba’dan alıyorum aklıma düştükçe. “Anne karnında birkaç aylık bir bebeğin ne günahı vardı da onu sensiz bıraktı bu yaradan? O en emekçi Azrail yoldaş neden mesaiye kaldı o günlerde?” cevabını bulamadığım peşi sıra soruların en başında gelenler bunlar. Ve cevabı olmayan öylece sessizce gözlerimi buğulandıran sorular…
Kimdin sen? Neydin? Neredesin? Neden yoksun?
Kısa kısa hikâyelerini anlattılar bana. Kimi zaman hiddetini, kimi zaman masumluğunu ve kimi zamansa o beklentisiz yardımseverliğini. Üç beş hikâye ile aldım seni hayatıma. Üç beş hikâyenle seni yaşadım ama sen olmaya çalışmadım. Biliyordum çünkü eğer sen olmaya çalışsaydım senin oğlun olmazdım. Hep sana benzettiler beni, hep yok işte seni bıraktı arkasında dediler. Yaşasaydı yaptıklarını yapardı yada anlaşamazdın dediler. iki dik kafalı insana bu dünya dardı dediler. dediler de dediler. Kimi zaman gülerek dinledim söylenenleri kimi zamansa yüreğim parçalandı. Hep şanslı gördüm kendimi benimle aynı kaderi paylaşan milyonlar arasında. Hiç olmazsa dokunmamıştım sana, koklamamıştım, sıcaklığını bir kez bile duymamış bir kere olsun azarını işitmemiştim. Bilmiyordum bu duyguyu nedir ne değildir bilmiyordum işte. Bilmek istemez miydim? Yada seni yaşamak istemez miydim? Seninle yaşanmış hatırladığım bir anım olmasını ve o anı rüyamda görmek için uykuya dalmayı ne kadar isterdim.
Ömrüm kim bilir kaç yıl sürecek bilmiyorum ama şimdiden yaşadığım otuz yıl kadar hibe ederdim Azrail’e. O kısacık anı yaşamak için…
Şimdi ise öylece elimde sigaram, bir yanımda tanrının yasaklı şerbeti o siyah beyaz çerçeveye bakıp gözlerimin buğusunda gecenin bilmem kaçında küfürler savuruyorum bu düzenini bu adaletini ve sistemini kargalara kovalattığımın sonrada eşeklere havale ettiğimin dünyasına. Ve o dünya içinde bu adaletsizliği var edene de sesleniyorum. İsyanım yüreğimden beynimden taşıp miraca yükseliyor. Yılardır kendime sorduğum sorunun cevabı yok yine bu gece beynimde. Neredesin? neden erkenden gittin? Neden direnmedin? Neden ha neden? Seni bana ilk anlattıklarında Azrail denen o muhtereme kafa tutacak bir deli Dumrul demiştim oysa ben sana o çocuk aklımla. Ama değilmiş işte. Yoksun dün olmadığın gibi bugünde yoksun ve yarında olmayacaksın. Hep olduğun yerde kalacaksın siyah beyaz bir çerçevenin içinde öylece bakacaksın benim olan bu dünyaya ve ben her sabah ve her akşam senin bu dünyada neden olmadığını sorgulayacağım aynı bilinmezliklerle…
Kimi zaman kızıyorum sana, seninde baba’na kızdığın gibi. Kimi zaman öfkem taşıyor kabından ve düşünüyorum. Acaba gözlerini kapatırken hiç düşünmüş müydün geride kalan senin olan emanetlerine sahip çıkacaklarını? Acaba hiç yüreğinden geçti mi sensiz kalınca senin emanetlerinin de seninle öleceğini? Senin kanından olana kimin ne kadar sahip çıkacağı? Kimin ona destek olacağı? Duyar gibiyim seni. Ama olmadı işte. Yaşadım gördüm. Baba yarısı diye bir gerçek yokmuş bu dünyada. Sadece insanlar beni görünce seni hatırlayıp gerçek mi, yalan mı olduğunu bilmediğim gözyaşları arasında kucakladılar beni. Ve sadece gördüklerinde ve sadece beni görüp seni hatırladıklarında. Şimdi nerede olduğumu ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı, yüreğimden nelerin geçtiğini ve ne zaman gülüp ne zaman ağlayacağımı kime neye nerede ve ne zaman kızacağımı bilen senin kanından daha doğrusu bizim kanımızdan olan tek bir Allah’ın kulu yok. Ne oldu bence biliyor musun? Bir büyüğün hatta senin ve benim hayatımda yeri olan büyüğün ağzından çıkan bir cümle “ÖKÜZ ÖLDÜ, ORTAKLIK BİTTİ.” Kusura bakma ben söylenenleri paylaşıyorum seninle. Ve biliyormusun, annem o sana deli gibi bağlı kadın ve senin emanetinin tek bekçisi Annem bana kızınca genelde “ÖKÜZ” diyor. Yok ben bu durumdan şikayetçi değilim neticede annem söylüyor, nede olsa seninde atan söylemişti. Kızacak darılacak bir şey yok. Baba’mın oğlumun ben o hayata veda ettiğinde öküz sıfatına sokulduysa, ben hayli hayli yaşarken öküz olmaya hazırım.
Kızabilirsin bana BABA. Yada ne bileyim bunları karşında söylesem ki şayet öyle bir alternatif olur muydu bilmiyorum ama neler olacağını tahmin edemiyorum. Ama gerçekler bunlar. Ve ben bu lanet olası ben senin oğlunsam ve varsa bir parça senden bana kalan bir şey gerçek buysa dikilirim arkasına. Gerçek bu. Kısa ve öz, herkes kendi dünyasında kendi hayatını yaşarken bir kez bile dönüp bakmadılar hadi bakmadıklarını boş ver de ne hal sordular nede hatır. Nerede ne halt yediğimi bile bilmeyen bu şahsı muhteremler, hadlerini ve hudutlarını zorlayıp hayatımda bir emek harcamadıkları halde beni yargılamaktan da geri kalmadılar. Beni, beni ben yapan yanlışlarımla beni orada burada yargıladılar, kendileri bir kez olsun aynaya bile bakmadan. Evet kızıyorum sana BABA, neden adam edemedin çevrendekileri yoksa zamanın mı yetmedi BABA?
Her şeyi boş ver. İnan bana hayatımda olmayan insanların ne söyledikleriyle bu denli ilgilenip karanlıklara teslim edemem yüreğimi. Sadece anlatmak istedim sana. o bana bakan siyah beyaz resimdeki keskin gözlü adamla hayatımda ilk kez paylaşmak istedim düşündüklerimi. İşte bu noktada dayanamıyor yüreğim. Oysa oysa gecenin bir vakti kapımı çalsan, otursan karşıma saatlerce ben sana anlatsam anlatamadıklarımı, saatlerce konuşsak ve artık kimsenin görmediği o yüreğimde birikmiş gözyaşlarımı akıtsam omzuna öylece seni koklayarak sıcaklığını duyarak olmaz mıydı? Sevdalarımı anlatsaydım sana, korkularımı, öfkemi ve hayata bakışımı yargılasaydın sabaha kadar. O bilindik cümleler dökülseydi ağzından, biz senin yaşındayken ile başlayan. Sonra bir hiddetlenseydik, bir gülseydik bir sarılsaydık birbirimize. Öylece dolu dolu sarılsaydın bana. Hiç bir şey söylemeden, ben işte o kucaklaşmada anlasaydım her ne yaparsam yapayım bu adam benim yanımda arkamda diyebilseydim
cesaretlenseydim. Evet cesaretliyim arkada olan ve beni bu güne kadar taşıyan kocaman yürekli bir Annem, dev gibi gördüğüm dedem ve o masum gözlerini üzerimden ayırmayan Anneannem ve benim kimi hallerimi bilen benimle dertleşen ve bana kızan bağıran kızsa da bağırsa da kıyamayan güzel yürekli insanlar var hayatımda. Var, var ama sen yoksun be Adam sen yoksun. Yokkkkk.
Baba ne demek? Hiç eksikliğini duymadım, duyurmadılar ama bu kavramı da bilmiyorum be BABA. Kimi zaman bir dost babasıyla sorunlarını anlatıyor bana öylece dinliyorum ve çözümsüzlükler içinde sadece dinlemekle yetiniyorum. Nasıl bir BABA olacağımı bile kestiremiyorum çünkü bilmiyorum be bilmiyorum. Bilmediğim anda ilkkez anlıyorum seni bu gece. Bana o çerçeveden öylece bakıyorsun ve ben dinliyorum seni. Hiçbir zaman ama ne olursa olsun zalime boyun eğmeyeceğim, doğrularımın peşinden yürüyeceğim kim ne derse desin ben ne olduğumu bildiğim sürece adımlarımı sağlam atacağım. O yalancı göz yaşlarına hiçbir zaman kanmayıp sadece gerçeğin yanında var olacağım. Senin olana sahip çıkmayan yüreklere yüreğimi ve beynimi kapatacağım. Kimseye yalancı tebessümlerle yaklaşmayacağım. Evet sen olamam ama sana layık olmayı başarabilirim BABA. Zaten benzer özelliklerimiz var yukarda dem vurmuştum o yüzden sen bana öküz diyeni saygıyla selamlayıp ama o öküzle senin olana sahip çıkmayan sana öküz diyeni bir sorgulayalım istersen BABA.
İnsan tanımadığını, görmediğini yada paylaşmadığını sevemezmiş. Varlığımdan beri hayatımda yoksun BABA ama seni tanımasam da, bilmesem de üç beş hikâyeyle var olsan da bende kısa bir ses kaydı dâhilinde ben seni çok seviyorum. O siyah beyaz çerçevenin içinde olsan da olmasan da ne olursa olsun seviyorum. Dedim ya hayatımda ilk kez seninle dertleştim bu denli keskin. Kimilerine bu cümleler mızrap olup batsa da batmasa da inan artık önemli değil. Umurumda hiç değil. Ben bunu başarabildim ya ve seninle yüzleşebildim ya yıllar sonra üç satırda da olsa işte ben bu gece hep sana sarıldım hem seni içtim hem seni yaşadım BABA. Hayatımda sadece bir kere keşke dedim ve o keşkenin içini dolduranda sendin.
Keşke var olsaydın, keşke bizimle kalsaydın.
Etme eyleme bee. Yaktın geçtin vallaha..
Herzaman babanın yokluğu bir acı hissettiriyor insana.
Babasızlık cok zor 5 yıl oldu babam vefat edeli hala içimde bir yaradır 🙁
Bu hayatın en büyük gerçeklerinden biri şüphesiz ölüm, insan bunun acısını en yakınlarından birini kaybedince tarifinin olmadığını anlayabiliyor. Baba acısıda buna benzer birşey işte, acı büyük tarifi yok. Allah babasını erkenden kaybeden herkese, şehit çocuklarına sabır versin.